
Okuma yazmayı öğrendiği andan itibaren edebiyatla güçlü bir bağ kuran Handan Turan için yazı, yalnızca bir ifade aracı değil; aynı zamanda hayatın estetik boyutunu yakalamanın da yolu oldu. Hitabet sanatına olan ilgisi ve farklı edebi türlerdeki denemeleri, onu erken yaşta sözcüklerin büyüsüne bağladı.
Dalgalı, açık sarı saçlarının omzundan göğsüne doğru düşen bir tutamını örerken annesinden miras aldığı zarif dokunuşu hissedercesine, kelimeleri de aynı incelikle işliyor. Yazılarında çoğunlukla kendi düşüncelerini kaleme alıyor olsa da, duygular söz konusu olduğunda sınır tanımıyor; bazen hiç tanımadığı bir canlının iç dünyasına bile empatiyle dokunabiliyor.
Kalemiyle dünyasını kurarken tekrar tekrar sesli ve sessiz okumalarla, mimiklerle ve jestlerle yazılarını yoğuruyor. Onun için her hikâye bir senaryo, her insan ise bu sahnenin birer oyuncusu. Handan Turan, kelimelerden ördüğü bu sahnelere estetik bir ritim eklemeyi kendine sanat edinmiş bir yazar.